Tümenler, kendilerine ayrılan kesimlere yerleşiyor, birlikler ile Kâzım Özalp’ın komuta yeri arasına telefon hatları döşeniyordu. (Polatlı’nın batısına düşen) Tepenin üzerinde, komutanlar ve görevliler için küçük siperler hazırlanmıştı. Bu tepeye, savaştan
sonra “Zafer Tepe” adı verilecekti.
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın karargâh treni, öğleden sonra Polatlı yakınındaki yarmada durdu. Başkomutan, İsmet Paşa ve Albay Kâzım Bey, otomobille Zafer Tepe’ye geldiler. Komutanlar toplanıp harekâtı birlikte değerlendirdiler.
Sonunda Başkomutan, taarruzun ertesi sabah başlamasını onayladı. (…)

Teğmen Şevket Efendi, bu zorluğu yazdığı güncesinde:
“Dua Tepe (Polatlı’nın kuzeybatısı yönünde) savaşında, 5. Bölük Komutanımız Uşaklı Yüzbaşı Basri Bey, şehit düştü. Her zaman söz ettiği anasından başka kimsesi yoktu. Allah rahmet eylesin. Düşman, geride 5 top, 18 otomatik tüfek, 200’den fazla piyade tüfeği bıraktı, birkaç subay ve hayli er esir aldık.” (…)

Süvari tümenleri, 13 Eylül sabahı, savaşın yirmi ikinci, yani son günü, gün ışımadan yola düştüler. Yunan birlikleri, kendi topçularının koruyucu ateşi altında, itişe kakışa geri çekilerek, Sakarya’nın batısına kaçtılar. Bölgenin güneyinde, Yunan
ordusundan kimse kalmamıştı. (…)

İsmet Paşa, sonucu Başkomutan’a bildirdi: “23 Ağustos’tan beri devam eden
Sakarya Meydan Muharebesi, TBMM ordusunun kesin zaferi ile neticelenmiştir.”
(…)
Hazırlığını bitiren mürettep tümen, saat 14.00’da Sivrihisar’ı bastı. Sivrihisarlıların çoğu Ankara’ya çekilmiş, geride daha çok yaşlılar ve hastalar kalmıştı. Dişsiz bir nine, kalpaklı subayları görünce heyecandan dövünerek çığlığı bastı:
“Bizimkileeer!”

Burada, bir Türk tümeninin gelip de Sivrihisar’ı basabileceğini akıllarının ucundan bile geçirmeyen bir Yunan piyade taburu ile bir süvari bölüğü bulunuyordu. Direnmeye yeltendiler ama süvarilerimiz çok hızlıydı. Kısa zamanda dağılıp 25 esir vererek kaçtılar.
Sivrihisarlılar ağlaşarak koştular, süvarilerin üzengilerini, atların boyunlarını öptüler. Tümen, Sivrihisar’da Türk esirlerin bulunduğunu duymuştu. Önce onlar arandı. Sayıları 400’e yakındı. Aralarında, 1 Eylül günü esir düşen 176. Alay’dan
iki bölüğün, 131. Alay’dan iki taburun subay ve erleri de vardı. Yarı çıplak, kir içinde ve açtılar. Sevinçten dilleri tutuldu.

İkisi ilaç dolu üç otomobil, malzeme ve yiyecek depoları ile karargâh subaylarının özel eşyaları ve Gen. Papulas’ın bavulundan beş madalya çıkmıştı. Tümen Komutanı Yarbay Zeki Soydemir, hastanede yatan 30 kadar Yunanlı yaralıyı ziyaret edip hatırlarını sordu. Yaralılar, ihtiyaçları sağlanarak yerlerinde bırakıldı. Yunanlı doktorlar esir alındıkları için, iki Türk doktora emanet edildiler.
Depolardaki çamaşır ve ayakkabıların bir kısmı, tümene ve esirlere dağıtıldı.*
Kaynak: *Turgut Özakman, “Şu Çılgın Türkler”, Bilgi Yayınevi, 2005

Not: Yukarıdaki yazı “ANADOLU’DA BİLİMİN AYAK İZLERİ” kitabımdan alınmıştır. İlhan Küçükbiçmen